Ben takipçi peşinde koşan biri değilim ki İnstagram ve Twitter hesabımda beni takıp etmesini istediğim tanıdıklarım vardır.(gizli sızanlar olabilir) “YAZAR” hiç değilim. Yazdıklarımı 30 kere okuyup, ince eleyip sık dokuyup paylaşmıyorum. Tanıdıklarımın; annemin, anneannemin, komşumun, akrabamın, dostumun, mesai arkadaşımın, bir çocuğun anlattıklarından, yaşadıklarından esinlenip yazıyorum. Kendi çapımda onların duygularını, kendi hislerimle karıştırıp kaleme alıyorum. İmla hatalarını düzeltmek için bikaç kez üzerinden geçecek bollukta bir vaktim de yok. Yazdığım yazılarda beni aramanızdan yoruldum. HER YAŞADIĞIMI YAZMADIĞIM GİBİ HER YAZDIĞIMI DA YAŞAMIYORUM. İstersem ki çok istiyorum, bir kitap yazar sevdiklerime dağıtır, bir tane de hatıra olsun diye çocuklarıma saklarım. Kitap satmış, satmamış diye düşünecek değilim çok şükür bir işim var. Ama bütün gün telefon ekranında bir sağa bir sola çekip, bütün zamanını like ve retweetle geçiren, ruhunu sadece sosyal medyadan besleyip, yazdığın her yazı için “bu kız mutsuz” “ne yaşıyor acaba” gibi gibi konuşup birde “grammerini düzelt!” diye dilbilgisi dersi veren yazdığım yazılar ile ilgili merakınız beni artık güldürüyor. Fakat işi dedikodu boyutuna taşıdığınızda üzülmüyor değilim.
Bak ne diycem; Oldum olası sevmem dayatılan kurallara uymayı. Yazılarım da daldan dala atladığım, noktalama işaretlerine uymadığım doğrudur.
spontane gelişir. Aramda iyi değildir kurallar ve noktalama işaretleri ile.
Sormamam gereken yerde sorduğum sorular? Olmadık yerde bağırışlarım, kavgalarım, çığlıklarım,suskunluklarım!
Bitmemesi gerektiği anda bitirdiğim şeyler. İlerlememesi gerektiği zamanlarda yürüttüklerim.