Gelin görün ki susamadım ben.
O ne saçmalıktı, susmak da neydi, niyeydi?
Boş durmadım, konuştum yıllarca. Masalara yatırdım, sayfaları karıştırdım, kapıları çaldım, kavgalar çıkarttım.
İlle de konuştum, iletişim istedim, ‘insanlar konuşa konuşa’ dedim; ne bileyim, belki de itişmek istedim.
Yazdım sayfalar dolusu, susmanın gerçeğini bilemedim doğrusu.
Bütün bunlar heyecan, telaş, coşku, kavuşma arzusu, halatlarla bağlanma inadı, ispat savaşıymış meğer.
Gerçekten susanı pek göremedik ki anlayalım kıymetini. Hep beklentileri, ders vermeleri, intikamı soğuk soğuk yemeleri arakladım susmaların altında.
Fırtınadan önceki sessizlikti susmak gözümde. Tehlikeliydi, ürkütücüydü, olmamalıydı.
Niyeydi ki, niyeydi?
YAŞTAN MI SUSUYORUM?
Bakıyorum da iyiden iyiye susar oldum şimdi.
Halbuki tam da pire için yorganlar yakacak, tozu dumana katacak, ortalığı alabora edecek zamanlar.
Yani yaştan mı, yaşamdan mı bilemem. Çoğu zaman öylece ve sadece susuyorum.
Kendime şaşırıyorum.
Tabii susmalar üzerine düşünmeden de edemiyorum.
Mesela ‘Sustuğumuz aslında en çok konuşmak istediğimiz mi?’ sorusunu cevaplayamıyorum. Neyse…
Peki insan neden susar finalde?
Gerekli cümleler kurulmuş, bundan sonraki her kelime faydasızlaşmışsa susar.
Karşısındakini anlayamadığında, belki bir gün, daha anlaşılabilir hale gelir diye bekler ve susar.
Vazoyu kırmamak için susar. İyilik için, güzellik için susar.
Derinlere daldığı, inandığı için susar. Dinmek için susar.
Başka şeyler konuşmak için susar.
Ya da en basiti; içinden konuşmak gelmediği için susar.
Susarak süründürürsün, susarak delirtirsin, susarak öldürürsün, susarak ezersin; hepsi doğru olabilir, bunlara inanıp peşlerinden gidebiliriz.
Ve fakat susmanın en iyi yanı şu olsa gerek; susarak kendine güzelleşirsin.
O zaman güzelleşelim mi?
AYŞE ÖZYILMAZEL